ALEVÎ DEDELERİNE 1796-1833 YILLARI ARASINDA VERİLEN İCÂZETNÂME ÖRNEKLERİ

Öz
Alevîlik ve Bektaşîlik Osmanlı coğrafyasında dinî yapılanma açısından çok önemli bir yere sahiptir. 13. yüzyıldan itibaren, bu inanç sistemini muhtelif Alevî Ocakları, Erdebil Tekkesi ve Hacı Bektaş Dergâhı olmak üzere üç ana grup altında toplamak mümkündür. Her üç yapılanmanın da ser-çeşmesinin Hacı Bektaş Velî olduğu ise bilinen bir gerçektir.
Bu çalışmada, farklı zamanlarda inanç önderlerine verilmiş olan beş adet icâzetnâme öncelikle Lâtin harflerine çevrilmiş, daha sonra okuyucular tarafından anlaşılmasının kolay olması için günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Yayınladığımız icâzetnâmelerden ilki, Sivas’ın Hafik kazasına bağlı Sinekli köyünden ve Seyyid Ali Sultan evlatlarından Seyyid halife oğlu Seyyid Velîyeddin’e milâdî 8 Haziran 1819 tarihinde verilmiştir. İkinci icâzetnâme, Çankırı Şabanözü’ne bağlı Kutluşar Sarısu, Bulgurcu, Kösrelik köyleri halkının talebi üzerine Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail Efendilere hicrî 17 Mayıs 1315 tarihinde Abdülvahid Dede tarafından verilmiştir. Belgenin altında başka bir kayıt olmamakla beraber onların soyunun da sırasıyla, Hacı Murad Velî Ocağı’na, Hacı Ali Turâbî Ocağı’na silsileyi müteakip Seyyid Kalender Velî Ocağı’na oradan da Hacı Bektaş Velî Hazretlerine bağlandığı belgeyi veren Emre Şengül tarafından belirtilmiştir. Bu belgede Çelebilerin adı geçmemekte ve mühürleri bulunmamaktadır. Diğer üç icâzetnâme ise Ordu Mesudiye’de Sarı İsmail Ocağı’ndan Kasım Çelebi oğlu Seyyid İsmail ve Seyyid Ali adındaki kişilere 1796 ile 1833 yılları arasında Hacı Bektaş soyundan olduklarını ileri süren Çelebiler tarafından kendilerine verilen icâzetnâmelerdir. Beş icâzetnâmenin birisi Abdülvahid Dede, geriye kalan diğer dördü ise Hacı Bektaş Veli soyundan olduklarını ileri süren Çelebiler tarafından verilmiştir.
Bu icâzetnâmeler, verildikleri tarihe ışık tutmaları ve bir inanç sisteminin genel çerçevesini tanımlaması açısından önem arzetmektedir.

Anahtar kelimeler: İcazetname, hilâfetnâme, ehilnâme, Sarı İsmail Ocağı, Hacı Murat Veli Ocağı, Arap Ali-zâde

EXAMPLES OF CERTIFICATES OF PERMISSION GIVEN TO ALEVÎ DEDES BETWEEN 1796 AND 1833
Abstract

Alevîsm and Bektashî Order of Islam are the corner stones of religious structure of Ottoman Empire. Starting from 13th century, these schools can be grouped under three organizational formations: Dargah of Haji Bektash Veli, Tekke of Erdebil and Alevî Lodges. Although there are three separate formations, all of them accept Haji Bektash Veli as their patron saint.
In this study, five distinct certificates of permission given to spiritual masters are first rewritten with Latin alphabet, and then simplified to everyday Turkish. The first one is given on June 8th 1819 at Sinekli, Hafik, Sivas to Seyyid Veliyeddin, son of Seyyid Halife, who is from the family of Seyyid Ali Sultan. Second one is given due to the demands of villagers from Kutluşar, Sarısu, Bulgurcu, Kösrelik which are the villages of Şabanözü, Çankırı on May 17th 1315 (according to Islamic calendar) by Abdülvahid Dede to Arap Alizade Aşık Hasan and İsmail, who are from the family of Sheikh Mehmed Saadeddin. Although there is no further information on the certificate, it is stated by Emre Şengül, who has provided the document, that the family is connected to Haji Bektash Veli through Seyyid Kalender Veli Lodge, Haji Ali Turabi Lodge and Haji Murad Veli Lodge, respectively. In this document, the name or the seal of Çelebi family does not exist. The remaining three certificates are given to Seyyid İsmail and Seyyid Ali, sons of Kasım Çelebi from Sarı İsmail Lodge in Mesudiye, Ordu by Çelebi family, who claims to be the descendants of Haji Bektash Veli, between 1796 and 1833. As a conclusion, one of the five certificates is given by Abdülvahid Dede, and the remaining four is given by the Çelebi family.
These certificates of permission are important due to the light they shed on both the historical era and the religious structure of the period.
Keywords: Certificate of permission, certificate of caliphate, certificate of competence, Sarı İsmail Lodge, Haji Murad Veli Lodge, Arap Alizade

1. Giriş
Alevî, Bektaşî inanç önderlerine kısaca dede ya da baba denilmektedir. Her inanç sisteminde olduğu gibi bu inancın uygulanmasında da hiyerarşik bir düzen mevcuttur. Dede ya da babaların, inanç ritüellerini uygulamaları konusunda yetkili olduklarına dair üst makam tarafından verilen belgelere ‘icâzetnâme’ denilir.
Bu çalışmamızda, 1796 ila 1833 yılları arasında verilmiş olan toplam beş adet icâzetnâme incelenmiş, böylelikle kökleri yüzyıllar öncesine ulaşan bir inancın kendi içindeki en önemli belgeleme türünün bu örnekleri okuyucuyla buluşması amaçlanmıştır.

2. Bu belgelere nasıl ulaşıldı?
Tüm icâzetnâmeler, sahipleri tarafından çevirisi yapılması ve makale olarak yayınlanması talebiyle tarafımıza ulaştırılmıştır.
Burada yayınladığımız ilk icâzetnâme, Mustafa İyidoğan Dede tarafından 01.12.2010 tarihinde dijital ortamda tarafımıza gönderilmiş olup (KK-1), belgenin aslı Sivas’ın Hafik kazasına bağlı Sinekli Köyü’nden Seyyid Ali Sultan evlatlarından Seyyid halife oğlu Seyyid Velîyeddin’e milâdî 8 Haziran 1819 tarihinde verilmiştir.
İkinci icâzetnâme Emre Şengül tarafından 12.12.2016 yılında aynı maksatla tarafımıza verilmiştir. (KK-2) Bu belge bugün Çankırı Şabanözü’ne bağlı olan Kutluşar Sarısu, Bulgurcu, Kösrelik köyleri halkının talebi üzerine, Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail Efendilere, Abdülvahid Dede tarafından verilen icâzetnâmedir. Emre Şengül köyün tarihçesi hakkında şunları belirtmiştir: “Köyümüz Çankırı Şabanözü’ne bağlı olan Kutluşar Köyü Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü kaynaklarına göre 1530-1550 tarihleri iskân edilmiştir. Büyük dedelerimizden Arap Ali tarafından kurulduğu söylenmektedir. Bize aktarılan sözlü bilgilere göre önce Mart Köyü’nün bulunduğu bölgeye yerleşildiği daha sonra bugünkü Kutluşar Köyü’nün bulunduğu yere gelindiği söylenmektedir. Buna ek olarak, bugün incelediğimizde Mart Köyü’nde kalan Alevî nüfusunu Kutluşar Köyü insanlarının bağlı olduğu Dede hanelerinin oluşturmakta olduğu görülür. Bunun yanında Kutluşar Köyü’nün civarda sürekli ilişkide olduğu köylerden bazıları ise Sarısu, Bulgurcu ve Mart Köyü’dür. Ayrıca Kutluşar Köyü Alevîleri silsile olarak Hacı Murad Velî Ocağı’na, oradan Hacı Ali Turabi Ocağı’na ve silsileyi müteakip Seyyid Kalender Velî Ocağı’na bağlanır, böylece silsile Hacı Bektaşı Velî Hazretlerine ulaşır.”
Üçüncü, dördüncü ve beşinci icâzetnâmeler, Sarı İsmail Ocağı’ndan olduklarını belirten Nazmi Erdem tarafından 22.01.2017 tarihinde tarafımıza ulaştırılmıştır. (KKI-3) Nazmi Erdem konu ile ilgili olarak şunları belirtmiştir: “Sarı İsmail Ocağı evlatlarından oldukları bilinen Seyyid Kasım Çelebi’nin mezarı Ordu Mesudiye Türkköyü’nde bulunmaktadır. İcâzetnâmede bahsi geçen köy ismi olan Sıcağlu daha sonra Türkköyü’nün mahallesi olmuş, şimdi ise büyük şehir kanunuyla Türkköyü Mahalle adı, Sıcağlu da sokak adı olmuştur.”

3. Alevîlik-Bektaşîlik tarihine kısa bir bakış
Anadolu coğrafyasında, 13. yüzyıldan itibaren Alevîlik ve Bektaşîlik inanç sitemini üç ana başlık altında toplamak mümkündür.
Birinci gruptakiler; Hacı Kureyş, Baba Mansur, Ağuiçen, Derviş Cemal gibi ocaklardır. Son yıllarda yapılan çalışmalar, Alevî inanç sisteminin temelini oluşturan bu yapıların birbirleriyle olan ilişkilerinde hiyerarşik bir düzen içerisinde teşkilatlandıklarını göstermektedir. Bu araştırmalarda ocaklar; “Mürşid Ocağı”, “Pir Ocağı”, “Rehber Ocağı”, “Dikme Ocaklar” vb. hiyerarşik bir sıralama çerçevesinde tasnif edilmiştir. (Akın, 2014: 16) Bu ocak mensuplarının soylarının, On İki İmamlar vasıtasıyla Peygamber’e ulaştığına inanılır. Şecerelerde bunları içeren bilgiler bulunmaktadır. Ayrıntılarını yeteri kadar bilmememize rağmen ocakların Hacı Bektaş Velî’den önce de mevcut oldukları bilinmektedir. Yakın zamanda bulunup yayınlanan Ağuiçen Ocağı’nın Diyarbakır koluna ait h. 544/Zilkade (m. 1150/Mart) tarihli şeceresi (Akın, 2014: 19) buna güzel bir örnektir.
Pek çok yazılı kaynak gün yüzüne çıkmış olmasına karşın Ocaklar sisteminin işleyişinin ayrıntıları ile ilgili henüz çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bu konularla ilgili bilgiler genellikle sözlü geleneğe dayalıdır.
İkinci grup içerisinde ise Erdebil Tekkesi’ne bağlı olanlar sayılabilir. Kurucusu Safiyüddin Erdebili’dir. 1334 yılında ölünce oğlu Sadrettin Musa 1334-1392 yılları arasında posta oturmuş ve taraftarları binleri bulmuştur (Şakir, 1952: 81) Bilindiği gibi, Yıldırım Bayezid, Timur ile 1402 yılında yaptığı savaşta yenilgiye uğramıştı. Timur savaşta esir düşenleri geri dönerken beraberinde götürmüş, Erdebil Tekkesi’nin o dönemdeki şeyhi Hoca Ali’ye hediye etmişti. Bu Türkmenler, Hacı Bektaş ilkelerini Erdebil’e ilk taşıyanlar olup, muhtemelen onların inançlarında şekil değişikliğine de sebep olmuşlardı. (Kaygusuz, 2005: 241) Esir Türkmenlerin sayısı tartışmalı bir konu olmakla beraber, önemli bir kısmı tekrar Anadolu’ya dönmüş, Erdebil Tekkesi’ne ve özgürlüklerine kavuşmalarının minnet duygusu içinde tekke şeyhine gönülden bağlılıkları devam etmiştir (Ekinci, 1997: 55).
Hoca Ali’den sonra Şeyh Cüneyt döneminde ise, Alevîlik Anadolu’da hızla yayılmaya devam etti. Safeviler Cüneyt’ten itibaren siyasi çalışmalara başladılar. Cüneyt’ten sonra onun yerine oğlu Şah Haydar 1460-1488 yılları arasında posta oturdu. Müritlerine On İki İmam’ı ifade eden 12 dilimli kızıl taç giydirdi, sarık sardırdı. Bu on iki terkli taçtan dolayı Erdebil Tekkesi müritlerine “Kızılbaş” denilmiştir. Şah Haydar’ın, müritlerine giydirdiği başlığın renginin “Kızıl” olmasının birtakım sebepleri vardır. Anadolu’da Türk göçebeler de XIII. ve XIV. yüzyıllarda kızılbörk giyerlerdi. (Ekinci, 1997:84) Bu nedenle tarikatın mensuplarına “Kızılbaş” veya “Haydarî” denildi. Kızılbaş ismi önceleri ayırt edici bir ifade olarak kullanılırken daha sonraları aşağılama amacıyla kullanılmıştır. Şah Haydar, babasının intikamını almak üzere, Şirvan Hükümdarı Ferruh Yesar’ın üstüne yürüdü; fakat 1488 yılında savaş meydanında öldü.
Şah Haydar’ın en önemli müritlerinden birisi olan Antalya yakınındaki Teke ilinde oturan Hasan Halife, Erdebil Dergâhı’na pek çok insanın bağlanmasına sebep olmuştu. Onun oğlu olan Şahkulu 1510 yılında önemli bir ayaklanmayı gerçekleştirmişti. Bu isyanda Osmanlı’nın devşirmelere önem verip Türkmenleri ihmal etmesinin ve onları önemli görevlere getirmemesinin büyük payı vardır. Ayrıca tımar dağıtımında adaletsizlikler bulunmaktaydı. Türklerin ellerindeki tımarlar saraya yakın kimselere verilmekte, halktan aşırı vergiler alınmaktaydı. İsyanların olmasında bu dengesizliklerin önemli payı olduğu bilinmektedir.
Bu adaletsizlikler Türkmenlerin, Osmanlı’ya güvenmemesine ve dolayısıyla Erdebil Ocağı’na yönelmelerine neden olmuştur. Daha sonra İran coğrafyasındaki Alevîler ve Anadolu Alevîleri pir olarak Şah Haydar’ın diğer oğlu Şah İsmail’i önder olarak kabul ettiler. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında meydana gelen savaşta Şah İsmail yenilmiştir. Çaldıran savaşından sonra Kızılbaş topluluklara Osmanlı Devleti nazarında önyargılı bakışların oluştuğu ve yüzyıllarca bunun devam ettiği bilinen bir gerçektir. O zamana kadar padişahın yakın koruma ordusu Yeniçeri Ocağı’nın resmi tarikatı Bektaşîliğin daha sonraları heterodoks sayılmaya başlanmasıyla Yeniçeriler ve dini inançları ulemanın hedefi haline gelmiştir. Buna paralel olarak Yeniçerilerin devşirme yoluyla askere alınma sistemi Sultan III. Murat’ın oğlu için yaptığı sünnet düğününden sonra değiştirilmiştir. (Koçu, 1960: 158) On altıncı yüzyılın sonlarına gelindiğinde Yeniçeri Ocağı’nın 94. ortasında bulunması kanun olan Hacı Bektaş Vekili makamı İmam Ortası olarak değiştirilmiş her ortaya birer imam görevlendirilmiş, her Yeniçeri odasında Kur’ân okuma seansları başlamıştı. (Küçükyalçın, 2010: 62) Bu durum ulemanın lehine sonuçlanması anlamına gelmekteydi. Yapılan değişiklikler ve ulema sınıfın rekabetinden kaynaklanan Yeniçeriliğe ve Bektaşîliğe düşmanca yaklaşımlar Osmanlı Devleti’nin yıkılışını da hızlandırmıştır.
En önemli tarihsel kırılma noktalarından birisi de Sultan II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı ve onunla bağlantılı olan Bektaşî Tekkeleri’ni 1826 yılında kapatması olayıdır. Bu süreçte binlerce Yeniçeri öldürülmüş, binlercesi ise takibe uğramaktan kurtulamamıştır. Bektaşî babalarının kimisi öldürülmüş, kimisi ise sürgüne gönderilmiştir. Bektaşî sözü 1839 tarihine kadar söylenemez olmuş, Abdülmecid’in tahta çıkmasıyla Bektaşîlik yavaş yavaş varlığını göstermeye başlamış 1850’de vefat eden Halil Revnaki Baba’nın himmeti ile evvelâ Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı uyandırılmış, sonra bütün tekkeler ve zaviyeler açılmıştır (Noyan, 1998: 175). Fakat bu durum, Bektaşî Tekkeleri’nin resmen açılmasından ziyade faaliyetlerine göz yumulması şekline olmuştur. Atatürk, 1925 yılında tüm tekkeleri kapatırken Milli Mücadeleye katkılarından dolayı Mevlevî ve Bektaşî Tekkelerini hariç tutmak istemiştir. Cumhuriyetin yeni kurulması ve ülkenin içinde bulunduğu şartlardan dolayı tamamını kapatmak zorunda kalmıştır. Atatürk’ün amacı ortamın yumuşamasını sağlamak ve on yıl sonra tekkeleri tekrar açmaktı. Tamamının kapatılma hadisesinde İsmet İnönü’nün “Paşam ya hep, ya hiç” sözü etkili olmuştu. Milli Mücadeleye Bektaşîliğin ve Mevleviliğin katkıları olmasına rağmen ayrım gözetilmeden onlar da kapatılmak zorunda kalmıştır (Öz, 2004: 174).
On yıl sonra sağlığının iyi olmaması, Hatay sorunun, Dersim olaylarının çıkması bunu engellemişti. Bedri Noyan ise konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: “Atatürk, İzmir’i düşmandan geri aldığı günlerde, Uşşakizâde’nin evinde oturduğu sırada, binanın korumasını o zamanlar subay olarak orduda ve o civarda bulunan Mümtaz Baba’ya bırakmıştır. Hastalığından kısa bir süre önce İzmir’e gelişinde, şimdiki Atatürk Müze ve Kütüphanesi olan Birinci Kordon’daki binada, Denizli’den çağırttığı Mümtaz Baba’yı kabul eden Atatürk, kendisine; ‘Bugünün şartlarına uygun bir talimatnâme hazırlamasını ve buna göre tekrar Bektaşîliği ihya etmek istediğini’ tebliğ etmiştir. Bunu Mümtaz Baba’nın kendi ağzından birkaç defa dinledim. Bu konuyu neden ihmâl ettiğini, hemen iyi-kötü bir şeyler hazırlayıp vermesinin çok iyi olacağını söyleyerek; hazırlayacağı metne Atatürk’ün gereken şekli vereceğini söyledik. Mümtaz Baba, ‘Böyle bir görev alınca çok şaşırdım, nasıl bir şey yazayım diye düşüne düşüne güzel bir tüzük hazırlayamayacağım kanısına vardım. Tam o sırada da Atatürk’ün hastalığının arttığını ve bu arada böyle bir konu için kendisine gitmenin uygun olmayacağını düşündü’ diye yanıt verdi. Her ne hâl ise gerçekten büyük bir fırsat heder olmuştur.” (Noyan, 2005: 69)
Üçüncü grupta ise Hacı Bektaş Tekkesi’ni saymak isabetli olacaktır. Hacı Bektaş Tekkesi’ninde hizmet verenleri de iki başlık altında toplamak mümkündür. Birincisi Hacı Bektaş Velî’nin soyundan olduklarını iddia eden Çelebilerdir. Osmanlı Devleti, Çelebileri tevliyet ve meşihat konusunda kendisine muhatap olarak kabul etmiştir. Çelebilerin otoritesinin hukuki zemini esas itibariyle vakıf sisteminden ileri gelmektedir. Hacı Bektaş Tekkesi’nin de dâhil olduğu dergâhların hemen hemen tamamı birer evlatlık vakıf tarafından desteklemekteydi. Kırşehir bölgesini ilhak ettiklerinde orada çoktan kurulmuş olduğu anlaşılan Hacı Bektaş Dergâhı ve Vakfının hukuki statüsü Osmanlılarca kabul edilmiş ve vakfın mütevelliliği Hacı Bektaş evladı olarak kabul edilen Çelebilere verilmiş veya onların elinde kalmaya devam etmiştir. Şu halde Çelebilerin gücü dergâhın hukuki statüsünün yasal temsilcisi olmaları ve buna bağlı olarak mali gelirlerinin kontrolünün ellerinde bulundurmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak buna ilaveten en azından devlet nezdinde ve tarikatın resmi belgelerinde “şeyh” unvanıyla en yüksek ruhani otoriteyi de ellerinde bulundurdukları açıktır. Çoğu zaman tarikatın seyr u sülûkuna girip manevi eğitim sürecinden geçmeyen Çelebilerin Bektaşîliğin en yüksek ruhani otoritesi olmaları karmaşık bir durum ortaya çıkarmaktadır. Dergâhta şeyhlik ve post-nişinlik arasındaki yetki paylaşımı, birbirlerine karşı konumları ve aralarındaki ilişkinin mahiyeti henüz yeterince bilinmemektedir. (Yıldırım: 2010: 41)
Dergâhtaki diğer grup ise Babagân denilen başında en yüksek ruhani makamın temsilcisi olarak Pir-evi post-nişini “dedebaba” bulunmaktadır ve klasik tasavvuf usullerinin esas alındığı bir kol vardır. Gerçek anlamda Bektaşî sözü bunlar için kullanılmıştır. Çelebilerin yazışma metinlerinde kendileri hakkında Bektaşî, sözünü kullanıyorlarsa da soylarının Hacı Bektaş Velî’ye çıktığını iddia etmeleri nedeniyledir. Hacı Bektaş Velî evladı oldukları inancı ile doğrudan Çelebi ailesine bağlanan Kızılbaş oymakları bulunmaktadır. Muhtemelen bu dönemde artık inanç karakteri bakımından tekke merkezli Bektaşî çevreleri ile Kızılbaşlar birbirlerine çok yakın idiler. Ancak erkân ve manevi otoritenin kaynağı bakımından çok önemli farklar vardı. En önemli fark şüphesiz Kızılbaşlıkta kan bağına yapılan vurgudur. Manevi bilgi ve olgunluğun babadan oğula irsen intikal ettiğini kabul eden Kızılbaş öğretisine göre mürşitlik makamını ihraz edebilmek için her şeyden önce soy şartı aranmaktadır. Kızılbaşlar, Hacı Bektaş’a bağlandıktan sonra da bu özelliklerini aynen muhafaza etmişlerdir. Aslında Çelebilerce temsil edilen Kızılbaş damarı ile dedebaba tarafından temsil edilen tarikat damarı arasındaki ilişkiye dair çok az şey bilinmektedir. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, Dergâh Nakişibendilere devredilene kadar bu iki damarın bir arada belli bir uyum içinde yaşadığını o dönemde yazılan icâzetnâmeler ortaya koymaktadır. (Yıldırım, 2010: 42-43).

4. Alevîlik ve Bektaşîlik ile ilgili belgelerin önemi
Bu inanç grubundan bahsedilince genellikle akla sözlü kültür gelmektedir. Fakat yazılı kaynakları hiç olmadığı anlamına da gelmemektedir. Şecereler, icâzetnâmeler, beratlar, vakfiye belgeleri, yol izinnameleri, divanlar, cönkler, buyruklar gibi belgeler, Alevîlik ve Bektaşîlik diye ifade edilen inanç yapılarının geçmişle bağlantılarının kurulmasında en önemli kanıtlardır. Bunlardan Alevî dedelerinin soylarının nereye dayandığını gösteren belgelere kısaca “şecere” denilmektedir (Birdoğan, 1995: 188). Bu şecerelerin büyük kısmı gerçek olmakla beraber, art niyetli kişiler tarafından çeşitli maksatlarla yazılmış sahtelerinin de olduğu bilinmektedir (Birdoğan, 1995: 188). Alevi Bektaşi belgelerinin bir kısmında sonradan eklemeler ve yapıştırmalar ve hatta sahte mühürler görülür. Bu durum özellikle 17. yüzyılda sıkça görülen bir durum olmakla beraber aksi çıkana veya aslı çıkana kadar bunlardan yine de azami ölçüde yararlanmak gerekir. Zira 17. yüzyıl rüşvet, torpil ve adaletsizliğin başladığı ve menfaatlerin iyice ön plana çıktığı bir yüzyıldır. Daha sonraki dönemlerde de bu duruma sıkça rastlanmaktadır.(Yalçın, Yılmaz, 2017: 61)
Osmanlı’da Nakibü’l-Eşrâflık teşkilatı, bunu engellemek için kurulmuştur (Karakaya-Stump, 2006: 38). Osmanlı Devleti de bu geleneği titizlikle sürdürmüştür. Yıldırım Beyazıt döneminde bir “Nakibü’l-Eşraflık” kurumu ve buna bağlı illerde “Nakibü’l-Eşraflık Kaymakamlığı” oluşturulmuştur. Peygamberimizin soyundan gelenlerin soyağaçlarının doğru tutulması ve bu şecerelere sahip ailelere özel görevler verilmesi gibi kurumsal yenilikler getirilmiştir. Buna göre Osmanlı padişahlarına Eyüp Sultan’da padişahlık kılıcının kuşatılması “Nakibü’l-Eşraf” tarafından yapılmış ve Sultan Mehmet Reşat’a kadar bu geleneğe titizlikle uyulmuştur. “Nakibü’l-Eşraflık” kayıtları İstanbul Müftülüğü arşivinde bulunmaktadır. (Yalçın, Yılmaz, 2017:6)

Bu şecerelerde hamdele ve salvele diye tabir edilen Allah’a hamd, Hazret-i Muhammed Mustafa’ya övgüler ile başlar. Pek çok ayet ve hadislere yer verildiği görülür. Bu bölümün ardından şecerenin kime verileceği açıkça zikredilir. Ayrıca Dinin kurallarının dışına çıkılmaması gerektiği, fakirlere yemek yedirmek gibi konuların dışında soy kütüğünün belirtildiği görülmektedir. Kimi şecerelerde şecerenin verildiği kişiye dini kurallara bağlı kalması ve bazı tarikat vecibelerini yerine getirmesi şartıyla verildiği vurgulanır. Metnin son kısmında ise belgenin verilişinde hazır bulunan kişi veya kişilerin isimleri, mühürleri ve tarih bulunmaktadır. Şecerelerin alt ya da yan kısımlarında sonradan eklenen bölümleri görmek mümkündür. Bu bölümlerde daha sonraki dönemlerde şecerenin yenilenmesi sırasında tasdikleri bulunan kişilerin isim ve mühürleri veya tarikat büyüklerinin hikâyeleri ve öğütleri bulunur.
Babagân olarak da bilinen Bektaşî babalarının icâzetnâmelerinin ise iki grupta incelenmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki, Bektaşî Babası icâzetnâmeleridir ve soy bağı ile ilgili bilgi bulunmaz. Sadece hangi halifebaba veya dedebaba tarafından belge verilmişse onların ismi yazılı ve mühürlü olur. Halifebabaların veya dedebabaların icâzetnâmelerinde ise kimin kimden el aldığı Hazret-i Peygamber’e kadar nur zincirindeki kişilerin isimleri yazılı olur. (Noyan, 2010: 440-453).
Çünkü Bektaşîler peygamber neslinden olunmasına saygı gösterir, fakat bunu her şey için yeterli kabul etmezler. Kişisel tercih ile nasip alarak yola girmeyi esas kabul ederler. İkincisi ise babalığın bir üst makamı olan Halifebabaların hilâfetnâme dedikleri icâzetnâmeleridir. Bunlarda da metnin giriş kısmı, kullanılan ayetler yaklaşık aynıdır, fakat buna ek olarak Halifebabanın kimden el aldığını gösteren nur zincirinin Hazret-i Muhammed’e nasıl ulaştığını belirten bir liste bulunmaktadır. Her iki icâzetnâme çeşidinin sonunda tarih ve o Babalık veya Halifebabalık töreninde hazır bulunanlardan, Dedebaba başta olmak üzere kıdem sırasına göre diğer halifelerin isimleri ve mühürleri bulunmaktadır. Bu icâzetnâmeler, günümüzde de aynı temel özellikleri muhafaza etmektedir (Koca, 1999: 4-6)

5. İncelenen beş icâzetnâmede bulunan bazı öğeler
Tüm icâzetnâmeler, öncelikle Lâtin harflerine çevrilmiş (Ek 1), daha sonra okuyucular tarafından anlaşılmasının kolay olması için günümüz Türkçesine (Ek 2) aktarılmıştır. İcâzetnâmelerin orijinal kopyaları ise Ek 3’te sunulmuştur.
İcazetnamelerin şekli ve içerikleri ve ana hatları aynı olmakla beraber muhatapları bakımından iki kısımda analiz etmek uygun olacaktır. İlk grup, tekkeler bünyesinde yaşayan ‘tarikata mensup’ dervişlere ‘babalık’ yahut ‘halifelik’ makamlarının verildiğini belgeleyen icâzetnâmelerden oluşmaktadır. İkinci grup ise Alevî dedelerine verilen icâzetnâmelerdir. Bu makalede ise esas olarak bu ikinci grup ele alınmıştır.
Makalemize konu olan icâzetnâmeleri de iki başlık altında toplamak mümkündür. Birincisi 1819 yılına ait ve ilk sırada başta Dedebaba, Halifebabaların, alt sırada ise Çelebilerin isimlerinin yazılı olduğu icâzetnâmedir. Diğerleri ise daha basit içerikte yetki belgesidir. Konuyla ilgili araştırmacıların vaktiyle yayınlanmış tespitleri ve bizim yaptığımız tespitler şu şekilde sıralanabilir:
1. Birinci icâzetnâmenin üzerindeki Osmanlı Sultanlarının imzası olan tuğrada “Hazret-i Hacı Bektaş Velî” yazmaktadır.
2. Özellikle 1800 yıllarından sonra verilen icâzetnâme metinleri bu hususta oldukça nettir. Standart icâzetnâme metinlerinde hem Dedebabanın hem de Şeyh’in (Çelebi) adı geçmektedir. Ancak bu ikisi arasında da en azından icazet verme noktasında mahiyeti muğlak olmakla beraber bir hiyerarşi olduğu açıkça görülmektedir.
3. İcazetnamenin esas gövdesini oluşturan Arapça metinde icâzetnâmenin muhatabı ve konusu ifade edildikten sonra zamanın dedebabasının ismi dergâhın ‘post-nişini’ ve ‘tekke-nişini’ sıfatlarıyla kaydedilir. Ve hemen arkasından Çelebi ailesinin reisi ‘şeyhu’z-zaman’, ‘sahibu’s-seccade’,’kutbü’l-pirân’, ‘mâlik-i ilmü’l-yakîn ve mürşidü’l-hakke’l-yakîn’ ‘hadimü’l-fukara ve’l-mesâkîn’ sıfatlarıyla yazılır. Ondan sonra Çelebilerin Hacı Bektaş Velî’ye ve oradan da Hz. Peygamber’e kadar şeceresi kaydedilir. En sonunda tarih ve şahitlerin isimleri ve mühürleri yer alır. Bu şahitler bölümü de oldukça aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Şahitler arasında metinde adı geçen zamanın şeyhinin (Çelebi) ismi bulunmaz. Ancak metin içinde adı geçen zamanın dedebabası ilk şahit olarak kaydedilir. Diğer şahitler olarak genellikle dergâhın türbedarı, ekmekçisi ve aşçısının isimleri yazılır ki bunların hepsi baba unvanı taşırlar. Bunlardan sonra varsa Çelebi ailelerinin üyelerinin isimleri ‘ed-dâi’ sıfatıyla ve Hacı Bektaş Velî evladından oldukları belirtilerek yazılır (Yıldırım, 2010: 40).
4. Alevî-Kızılbaş dedelerine verilen bazı icâzetnâmelerde yukarıda ana hatları çizilen klasik formun tamamen dışına çıkıldığı görülmektedir. ‘Hademü’l-fukara es Seyyid Şeyh Celaleddin an evlâd-ı Hacı Bektaş Velî’, ‘Efkaru’l-Vera, Hadimu’l-Fukara Eş- Şeyh Es Seyyid Feyzullah Seccâde-nişîn-i Hacı Bektaş-ı Velî’, ‘Hâdimü’l-fukara es Seyyid Şeyh Muhammed Hamdullah min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî Seccadenişîn-i Hacı Bektaş Velî Es Seyyid Muhammed Hamdullah’ ibareleri bulunmakta fakat dedebabadan hiç bahsedilmemektedir.
5. Dedelere verilen daha basit içerikli icâzetnâmelerde besmele, Allah’a hamd, Peygambere salavat kısmı daha kısa olarak geçmektedir. Fakat birinci icâzetnâmede bulunan “yedine sofra ve çerâğ ve seng, tığ ve izn-i icâzet ve inâbet virildi ve halifelik verildi” ibareleri bulunmamaktadır. Onun yerine mürid yerine mürebbi (mürşid), rehber sözlerine yer verildiği görülmektedir.
6. Mürşid ve rehber tayin edilenlere gittikleri yerlerde itaat edilmesi onlara yardımcı olunması gerektiği belirtilmektedir. Onlara gösterilen hürmetin icazeti veren bir üst makama itaat ile aynı olacağı konusuna vurgu yapılmaktadır.
7. Nazmi Erdem tarafından gelen icâzetnâmelerde seyyidlik ve soy vurgusu görülmektedir. “Sarı İsmâil sülalelerinden Sıcağlu karyesinde vâki’ Muhammed Dede evlâdlarından es Seyyid Kâsım” gibi ibarelerle soy bağının önemi dolaylı şekilde ifade edilmektedir.
8. Emre Şengül’den gelen icâzetnâmede yetki belgesi anlamına gelen “Ehilnâme” tabiri kullanılmaktadır. Ayrıca “Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail Efendiler karyelerinizden gelen intihâb üzerine ve evvelce asıllarında Babalık olduğu mezkûr intihab-nameden anlaşıldığı üzere” cümlesinde “Seyyid” kelimesi olmamasına rağmen soya dayalı bir mürşidlik sistemi olduğu gözlenmektedir. Bunun yerine “Asıllarından babalık olduğu” ibaresi de ayrıca düşündürücüdür. Çünkü Alevîlikte “Baba” yerine “dede, seyyid, pir, mürşid, rehber, mürebbi” ibareleri kullanılmaktadır. Dedebabalığa da bağlı olmadıkları kullanılan üsluptan anlaşıldığına göre nasıl bir statüye konulması gerektiği ayrıca daha ayrıntılı araştırmaya değer bir konudur.
9. Sonuç
19. yüzyıl başlarına gelindiğinde ‘Bektaşî’ dünyasında iki ana damar iyice belirginleşmiştir. Birinci damar tarikat anlamında Bektaşîliği temsil etmekte olan tekke merkezli gruplardır. Bunlar esas olarak tekkelerde yaşayan ve Bektaşî usulüne göre seyr u süluk gerçekleştiren dervişlerden oluşmaktadır. Ancak tekkelerin yakın çevrelerinde özellikle vakıfları içinde yaşayan ve tekkelerin maddi ve manevi etki alanı altında kalan köylüler de bu gruba dâhil edilebilir (Yıldırım: 2010/55:42).
Bu çalışmaya konu olan belgeler incelendiğinde Allah’a, Kuran-ı Kerim’e, peygambere ve hadislere nasıl bakıldığı, irşadın önemi, insan ilişkileri, dönemin değer yargıları, mürşid talip ilişkileri hakkında pek çok bilgiye rastlanmaktadır. Ayrıca, Çelebilerin toplumu yönlendirecek olan dedelerin tayini konusundaki organizasyonları hakkında da fikir vermektedir. Birinci icâzetnâmeden anlaşılacağı üzere Hacı Bektaş Dergâhı’nda Dedebabalık sistemi de olduğundan dedelere verilen icâzetnâmelerin onlar tarafından da tanındığını ve imzalarının bulunduğunu görmekteyiz. Burada yer vermediğimiz Bektaşî babalarına ait icâzetnâmelerde ise sadece Dedebaba ve Halifebabaların imzaları bulunmaktadır. Bu da Bektaşîler ile Çelebiler ve Ocaklıların belgelerini ayırt etmede önemli bir özellik olarak görünmektedir. İkinci icâzetnâme Abdülvâhid Dede tarafından mühürlenmiştir ve Çelebilerin adı geçmemektedir. Diğer üç icâzetnâmede ise Çelebilerin imzaladığı ve yetki verdiği anlaşılmaktadır.
Bu tür belgelerin dönemin değer yargılarına, günümüz Alevîlik ve Bektaşîliğinin İslamiyeti nasıl algıladığı konusuna ışık tutacaktır.

Kaynakça:
Akın, Bülent. (2014): “Alevî Ocakları ile ilgili Tespit Edilebilen En Eski Tarihli Belge: Ağuiçen Ocağı Şeceresi”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 70, 15-38.
Birdoğan, Nejat. (1992). Anadolu ve Balkanlar’da Alevî Yerleşmesi Ocaklar-Dedeler Soyağaçlar. İstanbul: Mozaik Yayınları.
Ekinci, Mustafa. (1997): Erdebil Tekkesi’nin Kuruluşu, Gelişmesi ve Anadolu’daki Dînî ve Siyasi Faaliyetleri, Doktora Tezi, Şanlıurfa 1997
Karakaya-Stump, Ayfer (2006): “Sinemilliler Bir Alevî Ocağı ve Aşireti”. Kırkbudak 6, 19-59.
Kaygusuz, İsmail. (2005). İslâm İmparatorlukları Tarihinde İktidar Mücadeleleri ve Alevîliğin Doğuşu. İstanbul: Su Yayınevi.
Koca, Şevki. (1999). Es-Seyyid Halife Turgut Koca Baba Divanı. İstanbul: Nazenin Yayıncılık Ltd. Şti.
Koçu, Reşat Ekrem. (1960). Osmanlı Padişahları. İstanbul: Nebioğlu Yayınevi.
Küçükyalçın, Erdal. (2010). Turna’nın Kalbi, Yeniçeri Yoldaşlığı ve Bektaşîlik. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.
Noyan, Bedri. (2005). Alevîlik Bektaşîlik Nedir? Ankara: Ardıç Yayınları, Cilt 6.
Noyan, Bedri. (1998). Alevîlik Bektaşîlik Nedir? Ankara: Ardıç Yayınları.Cilt 1.
Noyan, Bedri. (2010). Bütün Yönleriyle Alevîlik Bektaşîlik Nedir? Ankara: Ardıç Yayınları, Cilt 8.
Öz, Baki. (2004). Çağdaşlaşma açısından tarikat ve tekkelerin kapatılma olayı. İstanbul: Can Yayınları.
Şakir, Ziya. (1952). Mezhepler Tarihi ve Şah İsmail. İstanbul: Maarif Kitaphanesi Matbaası
Yalçın, Alemdar; Yılmaz, Hacı. (2017). Bir Oymağın Kültürel Kodları:KOREŞANLILAR. Ankara: Gece Yayınları.
Yıldırım, Rıza. (2010). “Bektaşî Kime Derler? Bektaşî Kavramının Kapsamı ve Sınırları Üzerine Tarihsel Bir Analiz Denemesi”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 55, 23-58.

İcâzetnâmeleri veren kaynak kişiler:
KK-1 Mustafa İyidoğan, Sivas 1942, Sanat Okulu, Elektrik Teknisyeni (01.12.2010)
KK-2 Emre Şengül, Ankara 1988, Üniversite, makine Mühendisi, (12.12.2016)
KK-3 Nazmi Erdem, Ordu 1964, İşletme Bölümü, Mali Müşavir, (22.01.2017)

EKLER:
EK 1: İCÂZETNÂMELERİN LATİN HARFLERİ İLE YAZILIŞI

Ek 1.1. İcâzetnâme 1

Zâlike takdîrü’l-azîzi’l-alîm, nasrun mina’llahi ve fethun karîb ve beşşiri’l-mü’minîn yâ Muhammed yâ Ali hayrü’l-beşer, Allahümme sallî alâ nûr-i Muhammedi’l-Mustafa Allahümme sallî alâ nûri’l-imâm Aliyyü’l-Mürteza Allahümme sallî alâ Haticeti’l-Kübra Allahümme sallî alâ Fâtimatü’z-Zehra Allahümme sallî alâ seyyidinâ nûrü’l-İmâm Hasan hulk-ı [Rıza], Allahümme sallî alâ seyyidinâ nûr-i İmâm Hüseyin şehîd-i deşt-i Kerbelâ Allahümme sallî alâ seyyidinâ nûrü’l-İmâm Zeyne’l-Âbidin çardeh-i ma’sûm-ı pâk, Allahümme sallî alâ seyyidinâ nûrü’l-İmâm [Muhammed Bâkır] Allahümme sallî alâ seyyidinâ nûrü’l-İmâm Câferü’s-Sâdık Allahumme sallî alâ seyyidina nûr-i İmâm Musa Kâzım, Allahümme sallî alâ [seyyidina nûrü’l-İmâm Alî Rızâ Allahümme sallî alâ seyyidina] nûrü’l-İmâm Muhammed Takî, Allahümme sallî alâ seyyidinâ nûrü’l-İmâm Alî Nâkî Allahümme sallî alâ [seyyidina nûrü’l-İmâm Hasanü’l-Askeri Allahümme sallî alâ seyyidina nûrü’l-İmâm Muhammed Mehdî sâhibü’Z-Zaman kutbu’d-devrân huccetu’l-burhân salavatullahi aleyhim ecma’în evvelîn ahirîn zâhirîn bâtinîn el tâhirin lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr Bismillahirrahmanirrahim ve bihî nestaîn. Elhamdulillahillezî ceale kulûbe’l-ârifîne huzînet bi-zîneti’l-ulûmi’l-mahzûneti kâne alâ zâlike kadîran ev kasseme’l-ma’rifete [bi-mertebetihi] ve kılen ve kesiran ev kuhhile uyûnu’l-âlemîn bi- kemal-i kehli’r-ru’yeti atûfen lehüm ve nasîran lehüm ev fetehü’l-semâu’l-müştakîn sagîran ve kebîran el-istimâu ismü’l-ma’şûketi hâlen ve kâlen ve halakaküm alâ suretin ve leyse fi hâli hâlkihi ehaden mübeşşiran hüva’llahü’lezi lâ ilâhe illâ hû âlimu’l-gaybi ve’ş-şehâdeti hüve’r-rahmanirrahim ehade ve lehu bi-mûcebi’s-serâ’ir [kulûbi] i’s-sidreti’l-hâvireti fi handesin zulmi’l-leyli ilâ tarafin küli bihârin ve hiye an tahte arzen sıratü’l-emzâci’l-mütalatımeti fi’l-bihâri eşhedü en lâ illâhe illâllahu vahdehu lâ şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluhu. Erselehû nebiyyen ve ceale beyne’l-enbiyâ ve’l-kudreti ve hazineti sallallahu ve alâ âlihî ve [ev]lâdihî ve eshabihî ve ezvâcihî ve sellim teslimen ebeden dâimen kesiran. Kâle aleyhisselam “Ashâbîke’n-nucûmi bi-eyyihim iktedeytüm ihtedeytüm ve kâle azze ve celle men kâle “nasrun minallahi ve fethun karib” ve kale aleyhiselam lâ yezâllüllahi teâlâ fî hâcetin li-abdihî mâdâme’l-abdü fî hâceti ehihi’l-müslim ve kâle [Ali bin] Ebi Tâlib kerremallahu veche’ş-şuyûhu selâsetün et-tevâzu inde’d-devleti ve’l-avfu inde’l-kudreti ve’l-atiyyetu’ve kâle sultanü’l-muhakkikîn ve kutbu’l-aktâb fî’l-âlemîn Hacı Bektaş Velî el-Horasanî kuddise sırrıhu’l-azîz şemmetu ma’rifetin hayrun min kesîri’l-amel şeyhu’l-âlem bi’l-mâli ve şeyhu’l-havâs bi’l-a’mâli ve şeyh hâsü’l-havâs bi’l-ahvâl ve şeyhu’l-evliyâ bi’l-esrâri ve şeyhu’l-a’vâm bi’l-ikmâli ve şeyhu’l-havâs bi’l-ahvâl ve şeyhu’l-havâs bi’l-esrâr ve musallin şeyhun an yekûne abden fî gayrihi ve sohbetihî zâlike’l-inkıyâd biemrillahi teâlâ ve’l-ictinâb an nevâhi kemâ kalellahu teâlâ ‘Vemâ etâkumu’r-resûle fehûzûhû vemâ nehâküm anhu fentehu evvelu mâ cerâ bi’l-kalemi bi-kudretillahi teâlâ ve kudreti bismillahirrahmanirrahim fe’l-yetlub rabben gayri ve en tümîte nefse’l-levvâmete bi’l-mücahedât ve yuhyi’n-nefse’l-mutmainneti bi’r-riyâzeti sümme yerteka bi’d-derecâti’l âliyeti ve’l-merâtibu’l-‘ulviyati ve kîle hıfzü’l-hukûki ve yebzilu’r-ruhu ve’l-kanâatu bi kalîli’d-dünya an kesîriha fe inne kable’l-ma’ na gayrun min kesîri’l-ma’ na yekûlullahu teâlâ celle celâluhu ve amme nevâluhu men amile salihan min zekerin ve ünsâ fe hüve mü’minün fe li-nuhyiyhi hayeten tayyibeten fî’l-hayâti’d-dünya hiye’l-kanâatü ve hubbu’l-cûu’ ve ba’ze’l-işbâi ve tereke’l-uluvvi ve’r-ref’ü ve hüsni’l-mütâbati ile’l-hayrâti ve’l-ictihâdi fî’l-intisâbi ile’t-tâati sümme yendericu fî sufûfî’l-büdelâi ve’t-tafdîli min garizi mennânin ve’l-avfu ve’l-gufrânu limâ şâe min hakikati’l-fakri ve’l-gınâ fî’llahi ve’l- bekâ billâhi hâdimü’l- fukarâi ve’l-mesakîn kutbu’l-ârifîn sultânü’l-vâsilîn el Hac Bektaş Velî kaddesa’l-lahu sirrehu’l-âlî hazretlerinin tarikat-i aliyyesine müntesib Hafîk kazâsında. Sinekli Karyesi’nde kâ’in Seyyid [Ali] Sultan evlâdlarından Seyyid Veliye’d-dîn halîfe ibn-i Seyyid Ali halîfe ibn-i Es- Seyyid Süleymân İbn-i Seyyid Yılancı ibn-i Seyyid Demir ibn-i Seyyid Budağ ibn-i Seyyid Kara Baba Ali ibn-i Seyyid Şa’ban İbn-i Seyyid Çoban ibn-i Seyyid Kara Baba ibn-i Sersem ibn-i Seyyid Ali Sultan Evlâdlarından Seyyid Velîyeddin halîfehu edamellahu ömrehu ve berakâti esrârihi zîde tevfik ke’s-sabâhi ve’r- revâh cemî efalihî hâlen ve kâlen eceznâhu icazete’l-mutlakati en yeclise ale’t- seccâdeti yusalle’s-salati’l-mefrûzate ve yu’te’z-zekate’l-vacibâte aleyhi ve yuhicce’l-beyte men istedaa’ileyhi sebilen ve yesume şehre ramazâni ve yuhtimme’s-sâdirîn ve’l-vâridîn ve yecidde’l-ahde ve’t-tevbete ba’de’t-telkini’z-zikri ve reseme’l-hizmeti ve’l-fukarâ ve’l-mesâkîn ve esnafî’l-halâyık ve’l-müslimîn bi’l-icrâi’l-mikrâsi min şuuri’t-tayyibin ve libâsi’l-hırka ve refî’l-âlemi ve iştafle’s-sirâci ve refi’z-zembili bi’t-tehlîli ve’t-tekbiri ve ba’de zâlik en tevârese lil-müczine min hakikati ve’n-nesebi’l-muttasılu il eşrefi’l-enami eslahu’s-sülahâ ve iftihari’l-küberâ halîfe-i zaman Hacı Bektaş Velî kaddesesirreh el hafî ve’l-celî hazretlerinin post-nişîn tekye-nişin el-Hac Nebî Dede Baba edâmellahu ömrehu ve ba’de zâlik en tevârese min hakikati’n-nesebi’l-musalî ilâ eşrefî’l-enâm eslehu’s-sülahâi [ve iftihari’l-küberâ ve hubbi’n-neseb şeyhu’z-zaman sâhib-seccâde kutbu’l-pîrân mâlikü ilme’l-yakıne ve mürşidihu hakke’l-yakîn hâdimu’l-fukarâ ve’l-mesâkîn es seyyide’ş-şeyh Feyzullah edamallahu ömrehu] ve berakâtihi ve ba’de zâlik en tevârese Şeyh Abdülâtif Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsi’aten ve ba’de zâlik en tevârese li’l-mütabaati es- Seyyid Şeyh Bektaş Efendi rahmetullahi aleyhi rahmeten vasi’aten ve ba’de zâlik en tevârese Şeyh el-Hac Feyzullah Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vasi’aten nevverellahu merkadehu ve ba’de zâlik en tevârese Şeyh Ali Efendi rahmetullahu aleyh rahmeten vasi’aten nevverallahu merkadehu ve ba’de
zâlik en tevârese Şeyh Elvan Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vasi’aten ve ba’de zâlik en tevârese
eş-şehîd Şeyh Abdülkâdir Efendi rahmetullahi aleyh nevveralahu merkadehu ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Hüseyin Efendi rahmeten aleyh ve ba’de zâlik en tevârese Şeyh el-Hac Zülfikâr Efendi rahmetullahi aleyh ve ba’de zâlik en tevârese Şeyh Yusuf Efendi zehir-nûş rahmetullahu alleyhi rahmeten vasi’aten nevverellahu merkadehu ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Kâsım Efendi rahmetullahu aleyhi ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Hasan Efendi rahmetullahu aleyhi ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Bektaş Efendi rahmetullahu aleyh ve ba’de zâlike en tevârese eş Şeyh Kalender Efendi rahmetullahu aleyh ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Mürsel Bali Efendi rahmetullahu aleyh ve ba’de zâlik en tevarese eş Şeyh Resûl Efendi rahmetullahu aleyhi ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Bektaş Efendi rehmetullahu aleyhi ve ba’de zâlike tevârese eş Şeyh Yûsuf Bâlî Efendi rahmetullahu aleyh ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Mahmûd Efendi rahmetullahu aleyhi ve ba’de zâlike en tevârese eş Şeyh İskender Efendi rahmetullahu aleyh ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Genç Kalende Efendi rahmetullahu aleyh ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Resûl Bâlî Sultan rahmetullahu aleyhi ve ba’de zalike en tevârese eş Şeyh Sultânü’l-budalâ, sâhibü’l-burhân sırr-ı Yezdan, Balım Sultan kaddesellahu sırrahu’l-aziz ve ba’de zâlik en tevârese eş Şeyh Mürsel Baba Sultan nevverallahu merkadehu ve ba’de zâlik en tevârese eş-Şeyh Hızır Lâle Sultan nevverallahu merkadehu ve âlihi min veledihi’s-sâlik ve’n-nâsiki’l-muhtaç ilâ rahmetillahi teâlâ min sultani’l-kâmil-i mükemmel Şeyhu’s-Samadanî kutbu’l âlem sahibu ilmü’l-ledünnî el-Hacı Bektaş Velî el-Horasanî kaddesellahu sırrahu’l-hafi ve’l-celî ibn-i Sultan İbrahim Sanî ibn-i Sultan Mûsâ es-sânî ibn-i Sultan İbrahim Mükerremü’l-Mücabü’l-İmâm Mûsâ Kâzım ibn’i İmâm Cafer Sâdık ibn-i İmâm Muhammed Bakır ibn-i İmâm Zeyne’l-Âbidîn ibn-i İmâm Hüseyin ibn-i İmâm Ali kerremallahu veche feteha ebvâben fethan kariben fi târikat-i sâlik el-Hac Bektaş Velî ve mürşidihu sultan Hoca Ahmet Yesevi rahmetullahi aleyh ibn-i Muhammed Hanefi ibn-i İmâm Ali fi tarîkati’s-sâlik Hoca Ahmet Yesevî ve mürşiduhu İmâm Ali ibn-i Mûsâ Rıza ve mürşiduhu İmâm Mûsâ Kâzım ve mürşiduhu İmâm Cafer Sâdık ve mürşiduhu İmâm Muhammed Bakır ve mürşiduhu İmâm Zeyne’Âbidîn ve mürşiduhu İmâm Hüseyin ve mürşiduhu İmâm Alî keremallahu veche ve mürşiduhu Hazret-i Sultan Fahr-i kâinat ve mefhâr-i mevcudât Muhammed Mustafa salavatullahi aleyhim ecmaîn ve mürşiduhu Cebrâil-i Emin ve mürşiduhu peyk-i Hüdâ-yı rabbu’l-âlemîn celle celâluhu ve amme nevâluhu temmet bi-avnillahi teâlâ sebeb-i tahrîr-i kitâp ve mûcib-i tasdîr-i hitâb oldur ki, cedd-i azizim sultânü’l-ârifin-i ezelî ve bürhânü’l-âşıkân-ı lem yezelî Hazret-i Hünkâr el Hâc Hacı Bektaş Velî kaddesallahu sırrahu’l-hafî ve’-celî hazretlerinin tarikat-ı aliyyesine müntesib Hafîk kazasında Sinekli Karye’sinde kâ’in Seyyid Ali Sultân evlâdlarından Seyyid Ali halîfe oğlu Seyyid Velîyyeddin tarikat-ı evliyâyı kabul idüp yedine sofra ve çerâğ ve seng, tığ ve izn-i icâzet ve inâbet virildi ve halifelik safâ ve nazar olundı ve dahi havâlet virildi. Mürîd tutuna ve muhib edine ve tarik-i evliyâyı zinde tutup tarîkat erenleri buna mâni’i-râfî olmayalar. Mûcib-i icâzetnâmemiz ile âmil oluna ve’s-selamu alâ meni’t-tebea’l-Hüdâ biavni’llâhi teâlâ rabbi’l-âlemîn hurrira fi’l-yevmi erbaa aşere min şehr-i şa’bân senete erba’ ve selâsün ve mietân ve elf

Şuhûdü’l-Hâzirûn

Hâdemü’l-fukara Halife es Seyyid Nebî Dedebaba post-nişîn-i Hacı Bektaş Velî
Hâdemü’l-fukara es Seyyid Mehdî Baba türbedâr-ı Hazret-i Pîr Hacı Bektaş Velî
Hâdemü’l-fukara aşçı Halife İbrâhim Baba, Hacı Bektaş Velî
Hâdemü’l-fukara Halife es Seyyid Halife Etmekçi Ahmed Baba Hazret-i Pir Hacı Bektaş Velî

Ed Dâî Mehmed Hadullah Çelebi min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî
Ed Dâî Mustafa Çelebi min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî
Ed Dâî Kalender Çelebi min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî
Ed Dâî Sunullah Çelebi min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî
Ed Dâî Dede Çelebi min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî
Ed Dâî Halil Çelebi min evlâd-ı Hacı Bektaş Velî
Ed Dai……………

Ek 1.2 İcâzetnâme Günümüz Türkçesiyle Anlamları

Bu, her şeyi bilen ve yüce olan Allah’ın takdiridir. Yardım Allah’tandır ve fetih yakındır, inananlara müjdele, ey Muhammed, ey Ali, ey insanların en hayırlısı. Allah’ım, selâm ve salât Muhammed Mustafa’ya, Aliyye’l-Murtaza’ya olsun. Allah’ım, selâm ve salât Haticetü’l-Kübra’ya, Fâtimatü’z- Zehra’ya, İmâm Hasan Hulk-ı Rıza’ya olsun. Allah’ım, selâm ve salât Kerbelâ Şehidi İmâm Hüseyin’e olsun. Allah’ım, selâm ve salât İmâm Zeynel Âbidin’e, İmâm Muhammed Bakır’a, İmâm Cafer Sâdık’a, İmam Musa Kâzım’a, İmam Ali Rıza ‘ya, İmam Muhammed Taki’ye, İmam Ali Nakî’ye, İmam Hasan Askeri’ye ve zamanın sahibi, tüm zamanların en yüce kişisi İmam Muhammed Mehdi’ye ve gelmiş geçmiş bütün iyi ve temiz kimselerin üzerine olsun. Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan üstün kılıç yoktur. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla başlar ondan yardım dileriz. Âriflerin kalplerini gizli ilimlerle süsleyen Allah’a şükürler olsun. Marifeti kendisi derecelere ayırdı.b Bu taksimatın sonucu olarak bazıları için marifeti az, bazıları için ise marifeti çok denildi.0, bilgiyi insanların seviyelerine göre az veya çok dağıtır. Şefkat ve inayetin bir göstergesi olarak âlimlerin gözlerine rüyet sürmesi çekti. Küçük büyük tüm özleyenlerin kulaklarını sevdiklerinin söz ve davranışlarını anlamaya açar. Şunu müjdeleyerek sizi daha önce hiç kimsenin yaratılmadığı bir şekilde yarattı. 0 Allah ki ondan başka ilah yoktur ve görünen ve görünmeyen her şeyi bilen, esirgeyen ve bağışlayan odur. Sırlarla donatılmış kalbi göğüslere koydu. Bir hendese ilmiyle geceleri yol gösterdi. Denizlere dalgalar verdi. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed Mustafa’nın onun peygamberi olduğuna şahadet ederim. 0 peygamber ki Allah onu peygamber olarak göndermiş, peygamber arasında da kudret ve sırlar hazinesi olarak donatmıştır. Selam ona ve onun evlatlarına, arkadaşlarına, hanımlarına olsun. Peygamber efendimiz buyurdu ki “Benim ashabım yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.” Allah Teâlâ buyurdu ki “Yardım Allah’tandır ve fetih yakındır. Peygamber buyurdu ki “Bir kul müslüman kardeşinin yardımına koştuğu sürece Allah’ta onun yardımına koşar”. Ali bin Ebu Talib şöyle buyurdu: “Büyüklük üç çeşittir; iktidar olunca tevazu göstermek, güç sahibi iken affetmek ve varlıklıyken bağış sahibi olmak” Allah’a yakın olanların sultanı kutbu’l-aktab Hacı Bektaş Velî Hazretleri buyurdu ki “Az bilgi, çok ibadetten daha hayırlıdır.” Dünyanın büyüklüğü mal ile seçkin kişilerin büyüklüğü ameller ile seçkinlerin seçkini kişilerin büyüklüğü ise, halleri iledir. Sırlarıyla büyüklük sahibi olan özel insanlar öyle bir insandır ki, kendinden başkası için gayret eder, etrafını aydınlatır. Doğru yoldan çıkmaz. Bu yol, Allah’ın emrine boyun eğmek ve onun yasaklarından çekinmektir. Allah buyurdu ki, Peygamber size ne getirmiş ise onu alın, neyi yasak etmiş ise ondan kaçının ve ona itaat edin. Allah’ın yüce kudreti ile kalemle yazılan ilk şey, “Bismillahirrahmanirrahim”dir. Kim başına gelen bir kaza veya belaya karşı sabır göstermezse, bu yeryüzünden çıksın ve kendine Allah’tan başka bir ilah bulsun. Şâyet kötülüğü ayıplayan nefsini terbiye ederek öldürürse ve nefs-i mutmainnesini çile ile diriltirse, yüce derecelere nail olur. Denildi ki, hakların korunması, ruhun gereği gibi çalışmasıyla ve aza kanaat etmekle olur. Allah buyurdu ki: kadın ve erkeklerden kim iyi işler işlerse o, inanmıştır. Bir kişi iyi bir hayat yaşamak isterse, kanaatkâr olsun, açlığa tahammül edip, çok yemeyi bıraksın, iyilik yapıp ibadetedevam etsin. Böylece Allah katında kıymeti olanların safına katılmış olur. Fakirlerin hizmetçisi, evliyanın sultanı Hacı Bektaş Velî’nin yüce tarikatine bağlı Sinekli Köyü’nde bulunan Seyyid Ali Sultan evlatlarından Veliyyeddin halife oğlu Seyyid Ali halîfe ibn-i Es- Seyyid Süleymân İbn-i Seyyid Yılancı ibn-i Seyyid Demir ibn-i Seyyid Budağ ibn-i Seyyid Kara Baba Ali ibn-i Seyyid Şa’bân oğlu Seyyid Çoban oğlu Seyyid Kara Baba oğlu Seyyid Sersem oğlu Seyyid Ali Sultan evlâdlarından Seyyid Velîyeddin’e, -Allah ömrünü uzun etsin ve sırlarını artırsın- icazet vererek, posta oturmasını, farz olan namazları kılıp, zekât verip, gücü yetenleri hacca göndermesini, ramazan orucunu tutmasını ve talipleri bu konularda aydınlatmasını, gelen ve gidenlere hizmet etmesini, tevbe verenlerin tevbesini almasını, hırka giydirmesini ve çerağ yakmasını bu icazetimizle istedik. Ondan sonra temiz soy sahibi, iyilerin en iyisi, büyüklerin övünç duyduğu zamanının halîfesi Hacı Bektaş Hazretlerinin postnişini ve tekyenişini olan el Hâc Nebî Dedebaba Allah ömrünü uzun etsin-, ondan sonra temiz soy sahibi, yüce kişilerin iftiharı, zamanının şeyhi, seccade sahibi, manevi ilim sahibi, hakiki mürşid, miskinlerin ve fakirlerin hizmetçisi şeyhlerin efendisi eş Şeyh Feyzullah-Allah ömrünü uzun etsin-, tevarüsen ondan sonra Şeyh Abdülâtif Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Ondan sonra Şeyh Bektaş Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh el Hâc Feyzullah Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Ali Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin- ondan sonra Şeyh Elvan Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin- ondan sonra Şeyh Abdülkadir Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin ondan sonra Şeyh Hüseyin Efendi- Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra onun Şeyh Hacı Zülfikar Efendi-Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin, ondan sonra zehir içen Şeyh Yusuf Efendi Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin ve kabrini nurlandırsın, ondan sonra Şeyh Kasım Efendi, -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -, ondan sonra yerine geçen Şeyh Hasan Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin,ondan sonra Şeyh Bektaş Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Kalender Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Ondan sonra Şeyh Mürsel Balî Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Odan sonra Şeyh Resul Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Ondan sonra Şeyh Bektaş Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -, ondan sonra Şeyh Yusuf BaIî Efendi Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Mahmud Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -, ondan sonra Şeyh İskender Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Genç Kalender Efendi Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -,ondan sonra Şeyh Resul Bâlî Sultan-Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -,ondan sonra zamanın sahibi, abdalların sultanı Allah’ın büyük sırrı Balım Sultan, Allah sırrını yüceltsin, ondan sonra Şeyh Mürsel Baba Sultan -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin ve kabrini nurlandırsın, ondan sonra Şeyh Hızır Lale Sultan -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin, onun ve ona mensup olanların kabirlerini nurlandırsın-. Kamillerin Sultanı, âriflerin kutbu, ilâhî ilim sahibi Horasanlı Hacı Bektaş Velî, Allah onun sırrını kutsasın. Onun babası Sultan İbrahim Sânî, onun babası Sultan Musa Sânî, onun babası Sultan İbrahim el Mükerremül Mücâb, onun babası İmam Musa Kâzım onun babası Cafer Sâdık onun babası Muhammed Bakır onun babası Zeynel Abidin onun babası İmam Hüseyin onun babası İmam Ali-Allah onu şereflendirsin ki Hacı Bektaş Velî Hazretlerinin tarîkatına giren müritlerine güzel kapılar açmıştır. O Hacı Bektaş ki onun mürşidi Hoca Ahmet Yesevî’dir Allah ona rahmet eylesin ki o Hazret-i Ali’nin oğlu Muhammed Hanefi’nin soyundandır. Hoca Ahmed Yesevî’nin mürşidi İmam Ali oğlu Musa Rıza, onun mürşidi İmam Musa Kâzım onun mürşidi İmam Cafer Sâdık onun mürşidi İmanı Muhammed Bakır onun mürşidi Zeynel Abidin onun mürşidi İmam Hüseyin onun mürşidi İmam Ali -Allah onu şereflendirsin- onun mürşidi kainatın övünç vesilesi ve başlarımızın tacı Muhammed Mustafa -Selam ve Allah’ın bereketi hepsinin üzerine olsun- onun mürşidi Cebrail-i Emin’dir ve Allah’tan haber getirendir. Bir ve tek olan âlemlerin rabbi Allah’dır (şânı ve yüceliği artsın ve onun bağışı herkesi kapsasın).
Bu belge Allah’ın yardımıyla tamam oldu. Bu belgenin yazılış nedeni şudur: Âriflerin, sultanı, âşıkların önderi Sultan Hacı Bektaş Velî-Allah onun gizli ve açık tüm sırlarını yüceltsin. Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yüce tarîkatına bağlı Hafik kazası Sinekli Köyü’nde bulunan Seyyid Ali Sultân evlâdlarından Seyyid halife oğlu Seyyid Velîyeddin, evliyanın yolunu kabul edip kendisine sofra, çerağ, kılıç – taş (Horasan taşı ve tahta kılıç) ve icazet verilerek halîfeliğe lâyık görüldü. Müridler kendisine itaat etsin ve ondan faydalansınlar. Hiçbir tarîkat ereni bu görevinde kendisine engel olmasınlar. Bu belge âlemlerin yaratıcısı yüce Allah’ın yardımıyla 14 Şaban 1234 tarihinde
(8 Haziran 1819)

Orada hazır bulunanlar

Hâdemü’l-fukara Halife es Seyyid Nebî Dedebaba post-nişîn-i Hacı Bektaş Veli
Hâdemü’l-fukara es Seyyid Mehdî Baba türbedâr-ı Hazret-i Pir Hacı Bektaş Veli
Hâdemü’l-fukara aşçı Halife İbrâhim Baba, Hazret-i Pîr Hacı Bektaş Veli
Hâdemü’l-fukara Halife es Seyyid Halife Etmekçi Ahmed Baba Hazret-i Pir Hacı Bektaş Veli
Ed Dâî (Duacı) Mehmed Hamdulllah Çelebi Hacı Bektaş Velî evlatlarından
Ed Dâî (Duacı) Mustafa Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
Ed Dâî (Duacı) Kalender Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
Ed Dâî (Duacı) Sunullah Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
Ed Dâî (Duacı) Dede Çelebi Hacı Bektaş Velî evlatlarından
Ed Dâî (Duacı) Halil Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından

Ek 2.1 İcâzetnâme 2

Kutluşâr Sarısu Bulgurcu Kösrelik karyesinde
Bulunan muhibbânlar tarafından
Bismillahirrahmanirrahim

Azizim,

Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail
Efendiler karyelerinizden gelen intihâb üzerine ve evvelce asıllarında
Babalık olduğu mezkûr intihâb-nâmeden anlaşıldığı üzere bu kere ana
Ehilnâmeleri yedine virilerek ber-muceb-i emr haklarında mu’âvenet,
Gösterilecek hürmet bizleredir. Ve kendilerinin oğullarından baba halifesinin
Evlatları olduğu bizce malumdur. Bâkî cümleye …
17 Mayıs 1315
Hacı Murad-zâde oğullarından halifenin babası olduğu anlaşılmıştır.
Kara Kadir 1281
Mühür – (Abdülvâhid Dede)

Ek 2.2. İcâzetnâme Günümüz Türkçesiyle Anlamları 2

Kutluşar Sarısu Bulgurcu Kösrelik köyü halkı tarafından
Bismillahirrahmanirrahim

Azizim,
Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali oğlu âşık Hasan ve İsmail
Efendiler köyünüz halkı tarafından seçilerek gelen evvelce de asıllarında
Babalık olduğu bilindiği ve yazdığınızdan da anlaşıldığı üzere bu defa
Ehilnâmeleri (yetki belgeleri) ellerine verildi. Kurallarımız gereği onlara yardımcı olmanız gerekir. Onlara gösterilecek hürmet bizleredir ve kendilerinin oğullarından baba halifesinin evlatları olduğu bizce malumdur. Bâkî cümleye …
17 Mayıs 1315
Hacı Murad-zâde oğullarından halifenin babası olduğu anlaşılmıştır.
Kara Kadir 1281
Mühür – (Abdülvâhid Dede)

Ek 3.1. İcazetname 3

Elhamdu li’l-lahillezî zeyyene semae sudûri’l-ârifîn bikevâkebi esrâri’l-hakâiki ve’l-‘irfân ve nevvere mişkâte kulûbi’s-sâlikîn bienvari’l-hidâyeti ve’l-îkân ve’s-salâtu ve’s-selâmu ala resûlina Muhammedin ve âlihi’t-tayyibîn et-tahirîn ecma’in. Ammâ ba’de evreng-i vilâyet ve sadr-arâ-yı encümen-i kutbiyyet memhuri’t-tarîkat ve’l-hakîkat, sülâle-i tahire hayrü’l-beşer zîde-i evlâd eimme-i isna-i aşer selamullah fî külli yevm ü musahhar. Ya’ni Cedd-i a’lâmız kutbü’l-ârifîn gavse’l-vâsılîn sultânü’l-ârifîn Hünkâr el Hacc Bektaş Velî kuddise sırreh’ul-âlâ efendimiz hazretlerinin tarîkat-i aliyyesi hulefâlarından Sarı İsmail evlâdlarından Kâsım Çelebi oğlu İsmail ve Ali tarafımıza gelüp yüz sürüp feryâdın idüp cân u başına safâ nazar duâ olunub merkûm İsmail Çelebi babası yerine tâlibdir. Üzerine mürebbi nasb olunub ve Ali Çelebi rehber nasb olunub kâide-i mer’iyyemiz üzere yedlerine iş bu icâzet-nâme-i tarîkat i’tâ olunmuşdur. İmdi tâlibler siz ma’lûmlarınız ola ki, merkûmân Seyyid İsmail Çelebiyi mürebbi bilüp ve Seyyid Ali Çelebiyi rehber bilüp ber-muceb-i icâzet-nâme-i tarîkat-ı aliyyeye itaât ve inkiyâd ve hizmet eyleyüb emr-i mürşidânemize itaât birle nefs-i bend ve nutkumuzu hak bilüb itâat ve inkiyâd üzere olanların yüzleri ak ola şefâat-ı enbiyâ-yı ‘azâm aleyhisselam ve himmet-i evliyâ-yı e’izze-i kirâmına nâ’il olalar vesselamu ala men ittaba’l-Huda.
Fî sene 21 L (Şevval) 252 – Fî sene 27 R (Rebiü’l-ahir) 1252
Hademü’l-fukara es Seyyid
Şeyh Celaleddin an evlâd-ı Hacı Bektaş Velî

Efkaru’l-Verâ Hademü’l-fukara
Es Seyyid Mehmed Hamdullah
Evladu Hacı Bektaş-ı Veli

Ek 3.2 İcâzetnâme Günümüz Türkçesiyle Anlamları 3

Âriflerin kalplerini ilim hazinesi, hakikat ve irfan nuruyla ile nurlandıran Allah’ a hamd olsun. Salât ve selam yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya ve onun ev halkına olsun. Âriflerin kutbu velâyet tahtının sahibi, On İki İmamların evladı Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin yüce tarikatine bağlanmış olan olan halifelerinden ve büyük evliyalardan Sarı İsmail sülalesinden Kasım Çelebi oğlu İsmail ve Ali bize gelip feryat ederek ziyaret etti. İsmail Çelebi babasının görevini üstlenmeğe taliptir. Bunun üzerine kendisi mürebbilik, Ali Çelebi de rehberlik hizmetini yapabilmesi için usulümüz gereği tarikat icâzetnâmesi kendi ellerine verilmiştir. Şimdi siz ey talipler Seyyid İsmail Çelebi’yi mürebbi, Seyyid Ali Çelebi’yi rehber olarak tanıyın. Yüce tarikatimizin belirlediği sınırlar içinde hizmet edenlerin, itâatkâr olanların yüzleri ak, yüce peygamberin şefaatine, evliyanın himmetine nail olsunlar. Allah’a tabi olanlar ancak onlardır.

29 Ocak 1837 – 11 Ağustos 1836
Hacı Bektaş Veli evlatlarından Es Seyyid Şeyh Celaleddin

Yaratılmışların en fakiri, fakirlerin hizmetkârı
Hacı Bektaş Veli Evlatlarından Es Seyyid Mehmed Hamdullah

Ek 4.1. İcazetname 4

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahellezi hedâna ilâ tarik-i Muhammedin ellezi baesallah ala ‘s-sekaleyni beşîran ve nezira ve’s-salatu vesselam aleyhi ve ala âle’-taâhirîn. Ammâ ba’de cedd-i alâmız tâcü’l-ârifîn ve kutbü’l-âşıkîn el Hac Bektaş Velî kuddise sırrehu’l-âlî Hazretlerinin âsitâne-i aliyyesinde ziyâreten celb-i himmet içün tarîkat-i aliyye-i sâliklerinden eizze-i kirâmdan Sarı İsmail Baba kuddise sırreh evlâdlarından es Seyyid Kâsım Çelebi vârid olub azîz müşârünileyhi ziyâret idüp et tarikat ef’ali mazmûn-ı şerifi muktezâsınca erkân-ı evliyâullahı icrâ idüp azîz müşarünileyh hazretlerinin âsitânesinde mevcûd olan selka-i ilallaha hidmet cihetinden râzı ve hoşnud eyledikde “eş Şeyh fî kavmihî ken-nebiyyi ala ümmetihî” mezkûr es Seyyid Kâsım Çelebi tarafımızdan safâ nazar olunup erkân icrâ eylediği husûsu icâzetnâme iltimâs eyledikde tarîkat-ı aliyyede tarafımızdan safâ nazar olunup kendüsüne müteallik olan müridlerini ve tâliblerini şeri’at-ı garra âdâbıyla talîm ve tarîkat-ı aliyye ezkârıyla tezkîr kendüsü dahi şeri’at mutaharra ve tarîkat-ı aliyyeden taşra hareket etmemek şartıyla tâlibleri ve müridleri rızâsında bulunup inkiyâd ve itâat etmek içün yedine iş bu icâzet-nâme virilmişdir. Hururi fi evvel-i ramazan el mübârek min sene aşer mieteyn ve elf.
Efkaru’l-Vera, Hadimu’l-Fukara
Eş- Şeyh Es Seyyid Feyzullah
Seccâde-nişîn-i Hacı Bektaş-ı Veli.
evladehu

Ek 4.2. İcâzetnâme Günümüz Türkçesiyle Anlamları 4

Bismillahirrahmanirrahim
Bize iki emanet bırakarak müjdede bulunan Hazret-i Muhammed’e, onun ev halkına selâm ve bizi hidayete ulaştıran Allah’a hamd olsun. Tarikatin azizlerinden Sarı İsmail Baba evlatlarından es Seyyid Kasım Çelebi, himmet almak için ceddimiz âriflerin tâcı, âşıkların kutbu Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yüce dergâhına gelip ziyaret etti. Tarikatın usullerini yerine getirerek evliyanın erkânını icra ederek Allah yolunda hizmet amacıyla bizi de razı ve hoşnut etti. “Şeyh cemaati nazarında ümmeti içindeki peygamber gibidir.” Adı geçen Seyyid Kasım Çelebi’ya tarafımızdan safa nazar edilerek erkân yapılmış ve kendisine icâzetnâme verilmiştir. Kendisine bağlanan taliplerini şeriatin adabı ve kurallarına göre yetiştirsin. Kendisi de şeriat-ı mutaharranın dışına çıkmaması şartıyla müridlerin rızasını alsın. Bu şartla eline bu icâzetnâme verilmiştir. Bu belge mübarek ramazan ayının ilk günlerinde 1210 yılında (Milâdî Mart 1796) tarihinde yazıldı.
Yaratılmışların en fakiri, fakirlerin hizmetkârı
Hacı Bektaş Veli’nin evladı ve seccâde-nişin
Es Seyyid Şeyh Feyzullah

Ek 5.1. İcazetname 5

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi rabbülalemin ve salatu selam ala resulina Muhammedin ve alihi’t-tayyibîne’t-tâhirîn ecma’in. Amma ba’de cedd’-i alâmız kutbü’l-ârifîn gavse’l-vâsılîn evreng-i velâyet sadr-ârâ-yı encümen-i kutbiyet memhuri’t-tarîkat ve’l-hakîkat …..sülâle-i tâhire-i hayrü’l-beşer zîde-i evlâd eimme-i isna-i aşer selamullah fî külli yevmin musahhar-ı sultânü’l-muhakkikîn mürşidü’s-sâlikîn Hünkâr Hacı Bektaş Veli kuddise sırrehu’l-âli efendimiz hazretlerinin tarîkat-i aliyyesine müntesib nazar-gâhları ve halîfelerinden eizze-i kirâmdan Sarı İsmâil sülalelerinden Sıcağlu karyesinde vâki’ Muhammed Dede evlâdlarından es Seyyid Kâsım … oğulları Seyyid Ali ve Seyyid İsmail nâmunla tarafımıza müteallik olmak hasebiyle merkûmların yedlerine iş bu icâzetnâme tarîkat-i ifâ ve ecdâdlarına müteallik olan tâlibân muhibbân hânedân-ı ehl-i imân mumaileyh Ali Dede ve İsmail Dede’ye tarîkat-ı aliye erkânı üzere i’taat ve inkiyâd idüb şefâat-i enbiyâ-yı a’zâm aleyhisselam ve himmet-i evliyâyı eizze-i kirâmdan olasız vesselamu ala men ittiba’l-hüda tahriren fî yevm-i sâdis min şehr-i cemaziyülahir sene tis’a ve erbaun ve mietan ve elf
Efkaru’l-Vera,
Hâdimü’l-fukara es Seyyid Şeyh
Muhammed Hamdullah min evlâd-ı
Hacı Bektaş Velî

(Mühür)
Seccadenişîn-i Hacı Bektaş Veli
Es Seyyid Muhammed Hamdullah

Ek 5.2. İcazetname Günümüz Türkçesiyle Anlamları 5

Bismillahirrahmanirrahim
Hazret-i Muhammed’e, onun ev halkına selâm ve bizi hidayete ulaştıran Allah’a hamd olsun. Âriflerin kutbu velâyet tahtının sahibi, On İki İmamların evladı Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yüce tarikatine bağlanmış olan olan halifelerinden büyük evliyalardan Sarı İsmail sülalesinden Sıcağlu köyündeki Mehmet Dede’nin evlatlarından Seyyid Kasım … oğulları Seyyid Ali ve Seyyid İsmail adındaki kişiler bize geldiler. Tarikat yolunu sürdürmeleri talipleri, muhibleri irşad etmeleri için kendilerine bu icâzetnâme verildi. İman ehli kişiler Ali Dede’ye ve İsmail Dede’ye yüce tarikatin kuralları gereği itaat etsinler ve ona bağlansınlar. Yüce peygamberlerin şefaati ve evliyaların himmeti üzerinizde olsun vesselam. Bu belge 6 Cemaziyülahir 1249 (Milâdî 21 Ekim 1833) tarihinde yazıldı.

Yaratılmışların en fakiri, fakirlerin hizmetkârı
Hacı Bektaş Veli’nin evladı
Es Seyyid Şeyh Muhammed Hamdullah

(Mühür)
Hacı Bektaş Veli’nin seccâde-nişini
Es Seyyid Şeyh Muhammed Hamdullah

EK 3. İCÂZETNÂMELERİN ASIL KOPYALARI

Ek. İcâzetnâme 1

Ek. İcâzetnâme 1 (birinci kısım)

Ek. İcâzetnâme 1 (ikinci kısım)

Ek. İcâzetnâme 1 (üçüncü kısım)

Ek. İcâzetnâme 1 (dördüncü kısım)

Ek. İcâzetnâme 2


Ek. İcâzetnâme 3

Ek. İcâzetnâme 4

Ek. İcâzetnâme 5