KEŞAN’DA RÜSTEM BABA DERGÂHI
RUSTEM BABA DERVISH CONVENT IN KESAN
Dursun Gümüşoğlu
ÖZET
Rüstem Baba Seyyid Ali Sultanla beraber Rumeli’nin fethine katılan Kırklardan birisidir. Hacı Bektaş Veli, Kırklara görev taksimi yaparken Rüstem Baba’ya da grubun kazaskerliği görevini vermiştir. Kendisinden bahseden yegâne yazılı kaynağımız Seyyid Ali Sultan Velayetnamesi’dir. Velayetname’de Megairi dağı denilen bir yerde tekkesini kurup canlar uyardığı belirtilmektedir. Bu yazıda Rüstem Baba’nın hem tarihsel kişiliği hem de bu gün Edirne Keşan yakınlarında kalıntıları bulunan tekkesi hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Rüstem Baba, Seyyid Ali Sultan, Bektaşi, Keşan
ABSTRACT
Rüstem Baba, together with Seyyid Ali Sultan, is one of the Forties who crusaded to the invasion of Rumelia. While Hacı Bektash Veli was assigning duties for Forties, he appointed Rüstem Baba as kazasker (a military judge in Ottoman). Velayetname of Seyyid Ali Sultan is the only source mentioning him. It is stated in the velayetname that he set his dervish lodge up in Megairi Mountain and reinvigorated the people. In this article, the historical identity of Rüstem Baba and the remaining of his dervish lodge in the neighborhood of Keşan, Edirne will be handled.
Key Words: Rüstem Baba, Seyyid Ali Sultan, Bektashi, Keşan Giriş
Rüstem Baba, diğer adıyla Rüstem Gazi, Seyyid Ali Sultan ile birlikte ve Orhan Bey’in emriyle Çanakkale’ye geçerek Rumeli fethini gerçekleştirmiş alperenlerdendir. Bektaşîliğin yayılmasında çok büyük hizmetleri olmuştur. Fetihte onlarla beraber Süleyman Paşa, Emir Sultan, Seyyid Zâli, Gazi Evrenoz, Hacı İlbey, Ece Bey, Gazi Fâzıl, Seyyid Ahmed, Seyyid Hamza, Seyyid Furki, Akufi ve Abdüssamed Fakih de bulunmaktaydı (Yıldırım, 2007:145).
Rumeli’nin fethine katılmış, Bektaşîliğin Balkanlardaki en önemli temsilcisi olan Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli Sultan)’ın velâyetnâmesini kaleme alarak günümüze ulaşmasına sebep olmuştur. Daha sonra aşağıda ayrıntılarını açıkladığımız dergâhını kurmuş, ondan sonra gelenler de yüzyıllarca insanlığa hizmet etmiştir.
Bilindiği gibi bektaşî dergâhları, dervişlerin gönüllü olarak çalıştıkları, hayvancılık ve tarımla uğraşılan, hem üretim, hem de eğitim merkezleriydi. Bu merkezlerde büyük ahırlar ve erzak depoları da bulunurdu. Anadolu’nun, Balkanlar’ın çeşitli yerlerinde bu dergâhların yüzlercesine rastlanmaktaydı. Osmanlı coğrafyasında yaklaşık her 35 kilometrede bir Bektaşî tekkesi bulunduğunu tarihi kaynaklardan öğrenmekteyiz. 2003 yılı temmuz ayında arkadaşımın daveti üzerine Edirne İline bağlı Keşan-Erikli’ye yaptığım bir gezide kendisinin yönlendirmesi ile Rüstem Baba Dergâhı’na gitmiştik. Havanın aşırı sıcak olmasına rağmen onların da yardımı ile orada bulunan Hüseynî taçlı mezar taşlarını fotoğraşamış ve ayakta kalabilen mezar taşlarının okunabilenlerini yeni yazıya çevirmiştik. Aynı tarihlerde Edirne’de basılan “Yöre” isimli dergide, Ayhan Tunca ve Ratip Kazancıgil tarafından bu bölge ile ilgili yazılan makalede şu bilgiler bulunmaktadır:
“Rüstem Baba Orta Asya’dan Anadolu’ya olan Türkmen akınları sırasında Horasan Erenleri ile gelen ve Şâzi Kösemihal’in deyimiyle ‘Kolonizatör Türk Dervişler’ sınıfındandır. Bunların özellikleri, akıncılar yolu üzerindeki stratejik önemi olan geçit veya gözetleme yerlerine yerleşip, arkadan gelen akıncılara, düşman hakkında bilgi toplamak habercilik etmek, gelip geçenleri misafir edip kolaylık sağlamaktır.
Bunlar aynı zamanda savaşçı topluluklardır. Nitekim menkıbelerden öğreniyoruz ki, Rüstem Baba da, şimdiki Mecidiye Köy, Erikli ve Beyköy üçgeni arasındaki, Saroz’a uzanmış Baba Burnu denilen tepeyi, yerleşme yeri olarak seçmiştir. Seçilen yer strateji bakımından, Enez yolu ile Balkanlara açılan bir gözetleme tepesidir. Öyle ki günümüzde bile çıkarma alanına hâkim olup, çıkarmayı kontrol eden birliğin komuta yeridir. Bu yer için Rüstem Baba ve dervişleri ile Beyköy’ün beyi arasında büyük bir savaş olmuştur. Rüstem Baba, büyük bir çınarı kökünden söküp beyin üzerine yürümüş, tepedeki taşlar da hareketlenip ona yardımcı olmuşlar. Sonuçta Baba, yanındakilerle beraber o yöreye yerleşmiş ve dergâhını oraya kurmuştur. Günümüzde o yöredeki, Baba Burnu, Baba Çeşmesi, Baba Deresi, Baba Tarlası, Baba Korusu, Baba Değirmeni adları hep Rüstem Baba dergâhından kalan hatıralardır. Yeniçeri teşkilâtının kaldırılması üzerine 1826 padişah II. Mahmudun fermanı üzerine, diğer Bektaşî dergâhları ile beraber Rüstem Baba Dergâhı da yıktırılmış, taşları, civar köylüler tarafından yağmalanarak inşaatta kullanılmıştır. Dergâhın yakın zamanlara kadar civar köylüler arasında, özellikle Hıdırellezler’de ve aşure aylarında bir ziyaret yeri olduğu da bilinmektedir. Köylerden guruplar halinde gelinip kazanlar kurularak kurbanlar kesilip yemekler pişirildiğini bilen yaşlılar böyle anlatmaktadırlar” denilmektedir (Yöre, 2003:23).
Rüstem Baba diğer adı ile Rüstem Gazi padişahın bağışladığı bu arazi üzerinde bir dergâh yapmış,1423 yılında da vefat etmiştir (Yıldırım, 2007:54).
Makalede Osmanlı dönemi divan şairlerinden Mehmet İzzet Molla’nın “Mihnetkeşan2” adlı manzum eserinden faydalanılmıştır. Keçecizâde Mehmet İzzet (İzzet Molla) kazaskerlerden
Mehmet Salih Efendinin oğlu olup 1785 tarihinde doğmuştur. II. Mahmud döneminde Sadrazam Hamdullah Paşa’yı eleştiren konuşması nedeni ile 1822 yılında Keşan’a sürgün edilmiş ama kadılık görevi elinden alınmamıştır. Keşan’a gelince pek çok yeri ziyaret ettiği gibi Rüstem Baba Dergâhını da ziyaret etmiştir. Buradaki anılarını “Mihnetkeşan” adlı eserinde şu şeklide anlatmaktadır. “Muarız kenarında Rüstem Baba Dergâhına gittiğimizdir: O ulu dergâhı görünce hemen secde ettim. İçeriden iki can gelip bizi karşıladılar. Hemen baş keserek (baş eğerek) ellerini öptüm. Meydan kapısına geldik. Orada mürşidle görüştük. Bana “Ey tarikat yolunun âşıkı safa geldin” dedi. O bizde hürmet saygı meydandadır. Önce o yüce makam görülsün” dedi. Meydan süslü değildi ama onu mânevi değeri süslüyordu. İstanbul’daki dergâhlara benzemiyordu. Mermerleri ayna gibi parlıyordu ve gönülleri yansıtıyordu. O sırada tarikat Piri (postnişini olan baba) geldi ve şeyh Pîr’e destur’ deyip çekildi. O görkemli misafirhâne daire daire idi. Hemen bana gönül açıcı bir hücre açtılar, oraya yerleştim. Bazen ahbaplarla bazan da baba ile oturduk. Böylece zevk içinde akşam oldu. Bir kalender (Bektaşî Dervişi) yemeğin hazır olduğunu haber verdi. Süslü deriden sofra örtüsünü açtılar. Ekmek kebap helva çok lezzetli idi. Herkes yemekten çekilince ışıklar (genç dervişler) çerağları uyandırdılar. O gece felek de çerağını yaktı. Çevre ışığa boğuldu (Yöre,2003:24). Nihayet sabah olur Hacı Bektaş Veliye hitab ederek Mevlânaya seslenir.
Der-iHacı Bektaşa ettim niyâz,
Dedim ey serefrâz-i her serefrâz
***
Bu şeb kıymet-i nânini,
Dirig eyleme huvân-i ihsânini
***
Geçer Hazret-i Mevlânaya sözün,
Mugayir değildir özüyle sözün
***
Niyâz edip ağladım Hazret’e
Dedi bir kalender gelüb İzzet’e
***
Erenler buyur aşk meydanına Şu âşıkların bezm-i figânına
Aynı makalenin devamında, Rüstem Baba’nın Hayat Hikâyesini İzzet Molla şöyle anlatır:
Sekiz yüz hududunda Rüstem Baba Kudûm eylemiş Rum’a behr-i gazâ
Horasan ilinden çehl-i bâr ile Gelüb niyet-i kahr-ı küffâr ile
Süleyman Paşa ile azm idüb Beraber o sultanla rezm idüb
İdüb Rumeli ülkesin cây-ı gâh
Binâ eylemişler birer hânigâh” (Yöre, 2003: 25)
Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile birlikte Bektaşî Tekkeleri de kapatılmıştır. Pek çok Bektaşî Dergâhı gibi, Rüstem Baba Dergâhı da, kaybolmaya yüz tutan dergâhlarımızdandır. Dergâh, Edirne ili Keşan ilçesine bağlı Mecidiye Köy, Erikli ve Beyköy üçgeni arasında kalan Baba Burnu denilen tepe üzerinde bulunmaktadır. Osmanlı’da dergâhlar aynı zamanda haberleşme ve dinlenme yeri olması bakımından konumları önemlidir. Tekkenin Ege denizi istikametinde geniş bir düzlük ve göl bulunmaktadır. Aynı zamanda Enez yolu ile Balkanlara açılan bir gözetleme tepesidir. Bu gün bile bu özelliğini korumaktadır. 1826 yılında II. Mahmud tarafından Bektaşî tekkeleri kapatıldıktan sonra, burası da yıkılmış, dergâhın binaları yerle bir olmuştur. Oldukça sık ve dikenli olan bitki örtüsünün altında, son derece az mezar taşları kalmıştır. Bu taşların bazıları kırılmış parçaları sağa sola dağılmıştır. Dergâh alanı içindeki tümseklerden, etrafta dağılmış olan taşlardan bina duvarlarının yerlerini zorlukla tahmin etmek mümkün olmaktadır. Mezar taşları çok bakımsız olduğundan zamanla yazılar silinmiş ve okunamaz hâle gelmiştir, okunabilen kısımlar aşağıdadır.
No:1
Hû! ginli Hüseyin Baba nice dem mukîm-i post olub/ bu asitânda kerâmât ehli olduğuna
anın/ zuhûr etmişdi gün a gün nişâna/ hikâyet-i erenler neşesi rûz-ı şenli bahş olurdı/ bendegân-ı resîde olduğı dem va’di Hakk-ı bekâya/ şevk olar oldı revâne merhûm Hüseyin Baba’nın rûhu içün el fâtiha sene 1227
No:2
Hû! Rüstem Baba Sultan Tekkesi postnişini Ali Dede rûh-ı revânı şâd ola sene 1192 No:3
Hü! Dâr-ı Dünyâ’dan çekildi /rûhunu şâd eyleye her dem anın bu ceddi/ hatif-i gani …. İbrahim Seyfi Baba Efendi cânib-i ali sene 1182
No:4
Kutbü’l-ârîfîn Rüstem Baba Tekkesi’nde mihmândâr merhûm ve mağfur Seyyid Yakub’un rûhu içün el fâtiha sene 1216
No:5
Hû! Merhûm, mağfur Derviş Seyyid Ali rûhu içün el fatihâ sene1234
No:6
Sene 1195
No:7
El fatihâ
Merhûm, mağfûr El hac Mehmed Ali’nin rûhuçün fâtiha Sene 1150
No: 8M
Yâ Hû! Etmeyüb rağbet-i fenâ giymedi/ fahr-i kabâsın idüb/ rağbet giyüb fakrı , ibâsız bu dergâhın hem/ oldı postnişini, anlar/ hizmetle oldı hem himmetler daisin/ Merhûm, mağfûr İbrahim Baba’nın rûhuna fâtiha 1216
Rüstem Baba Dergâhının alt tarafında halen Tekke çeşmesi bulunmaktadır ve güzel bir piknik alanıdır. Hıdırellez’de ve aşurede çevre köylerdeki insanlar buraya gelmektedir. Üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır:
Râh-ı âb-ı sekâhüm içenler katresin cânâ
Hayât-ı câvidân olsun Kudûret görmesin asla
Yedenler geldiler şeyyen dediler iş bu tarihi
Hasaneyn aşkına kıldı küçük Hüseyin Dede icrâ-i mâ sene 1239
Ayrıca Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki 9771 numaralı Maliyeden Müdevver Bektaşî tekkeleri ile ilgili defterde ise kapatıldıktan sonra Rüstem Baba dergâhı ile ilgili şu kayıtlar bulunmaktadır.
“Der-Kazâ-i Keşan Zâviye-i Rüstem Baba ve Okçu Baba
Kırkbeş ve kırkaltı seneleri hâsılatı bundan böyle bi’ t-tahkik iltizâm olunduğu Kaydı inhâ mukâta’ât hazinesine ilm u haberi virildi. Fî 6 Rebîyü’l -âhir sene 1243. (Milâdi 1827)
Zavâyâ-yı merkûmenin kırk üç senesinden berü hâsılatının tahsili ve zâviye-i
Merkûme emlâkı fürûht olunarak ma resm-i hümâyûn muaccelesinin irsâli bâbında emr-i âlî virilmiş. Fî 5 Muharrem sene 1247
Zâviye-i mezkûrenin kırk dört senesi hâsılatı âlîşân-ı şer zimmetinde olduğundan
Tahsîli bâbında emr-i âlî virilmiş. Fî 9 Rebîyü’l-âhir sene 1247
Zâviye-i mezkûre emlâkları mahallinde kırkaltı senesine mahsûben tesbit ve
Hâsılatı ve tahsîli bâbında emr virildi. Fî 19 Ramazân sene 1247.
Berâ-yı eşya inhâ vesâire zâviye-i Rüstem Baba
25695 guruş mesarîfât 03675 guruş
22020 guruş”
Sonuç
Balkanların fethinde olağanüstü yararlıklar gösteren Rüstem Baba’nın hatırasına saygı ve millet olarak bir vefa borcumuzun ödenebilmesi için bu tarih hazînemiz unutulmamalı, tekrar insanlığa kazandırılması için restorasyon çalışması yapılması gerekmektedir. Sayın Kültür Bakanlığı’mızın yetkililerini geçmişten geleceğe bizi bağlayan tarih hazînemizden birisini kurtarmaya davet ediyorum.
Kaynakça
1- Yıldırım, Rıza. (2007). Seyyid Ali Sultan Velâyetnâmesi, Ankara:TTK.
2- Kazancıgil, Ratip. (2003). “Rüstem Baba Dergâhına bir Araştırma Gezisi”, Yöre sayı: 37-38 Nisan-Mayıs
3- Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ”9771 numaralı Maliyeden Müdevver Defter”
4- Noyan, Bedri. (1987). “Bektaşîlik ve Alevilik Nedir”, Ankara 1987
DİPNOTLAR:
1. Bağımsız araştırmacı-yazar.
2. Çektiği çileleri ifade eden zahmetler destanı anlamındadır. Mihnetkeşan: sıkıntı çeken
3. Der: kapı, niyaz: saygıyla eğilme, dua, Serefrâz-ı hem serefrâz:üstünlerin üstünü Şeb:gece, Nân: ekmek, Diriğ: yasaklama Mevlâna: efendimiz, Mugayir: zıt, karşıt, Bezm-i figan: (Tanrı aşkı ile olan inilti) çığlık meclisi.
4. Tacı yok.
5. Tacı yok.
6. Hüseynî taçlı
7. Hüseynî taçlı
8. Tacı yok.
9. Başlık kısmı kırılmış, yazılar silik sadece tarihi okunabilmektedir.
10.Hüseynî Taçlı
11.Hasaneyn: Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin